Doğum Hikayemiz


40+4 e geldiğim 23 Aralık gecesi 7-8 defa sancı benzeri bir ağrı beni uyandırdı ama uykuma devam edebildim. Sanırım saatte 1 geliyordu. Sabah 7.35’te Uğur işe gitmeden önce 15-20 dakikada bir sancı geliyordu ama emin olamadım. Bütün o doğum sancısı olsa anlarsın sözleri beynime kazınmıştı. Eşime biraz daha bekleyip öyle işe gitmesini söyledim ama o kadar normal gözüküyordum ki çok fazla ısrar edemedim.

Uğur tam 2 haftadır yıllık izindeydi. Nedense bebeğin zamanından önce geleceğini düşünüyorduk ama o bizi yanılttı. İzni 23 Aralık Pazartesi günü bitmişti ve o da ne yapacağını bilemez halde işe gitmek zorundaydı. Neyse ki o gün 3.15te randevumuz vardı ve doktorum eğer doğum başlayacak gibi değilse sezaryen kararı alacaktı. 4 gün önceki randevuda tık yoktu, bu yüzden biraz umutsuzduk ama koca karı gözüyle karnım inanılmaz bir şekilde aşağı indiği için hala biraz umudumuz vardı. Normal doğurmayı ölesiye istiyordum.

Uğur gittikten sonra 10.15e kadar uyudum. Kalktığımda annem çayı koyuyordu. Bu arada annem Cuma günü yani 2 gün önce gelmişti. Ama son hafta Uğur evde olmasaydı zorlanırdım, son haftaya kadar hiç kendimi ağırlaşmış ve yemek pişiremeyecek kadar yorgun hissetmiyordum. Kalktığımda anneme kahvaltıyı hazırlamasında yardım ettim. 15-20dakikada bir gelen sancılar artık beni ciddi ciddi doğum sancısı olduğu konusunda düşündürmeye başlamıştı ama hala anlatıldığı kadar dayanılmaz değildi.

Uğur aradığında ona galiba bunlar doğum sancısı ama emin değilim eve gel istersen dedim ama hala kendim için bile yeteri kadar inandırıcı değildim. 12.30da eve gelene kadar her sancıda önceden öğrendiğim farklı sancı ağrısını azaltma tekniğini ve nefes egzersizlerini deniyordum ama hiçbiri işe yaramıyordu. İşe yaramadıklarını gördükçe doğum sancısı olduğundan emin olmaya başladım ama suratımda sadece ekşi bir ifade oluyordu, onun dışında inlemiyordum bile.

Bu arada Uğur gelmeden önce duşumu almış, aynada karnımın fotoğrafını çekmiş ama bakım ve temizlik malzemelerinin olacağı ikinci hastane çantasını hazırlamayı aklıma bile getirmemiştim. Annem korku dolu gözlerle bana bakıyordu ama ona merak etme doktor kesin bizi geri gönderir, doğum sancılarım başlamış olsa bile 20 dakikada bir hiçbirşey, yarın sabah belki hastaneye yatırır diyordum.

3.15teki randevumuza gittiğimde sancılarım hala 20 dakikada bir geliyordu ama beklerken ses çıkartmamak ya da kıvranmamak için Uğur’un elini sıkıyordum. Bu arada hastanede el izi uygulaması olduğu için sıraya girmek, önümüze geçen insanlarla tartışmak ve oldukça uzun bir süre beklemek zorunda kalmıştım.  Orada biraz ciyaklasam sanırım herşey daha kolay hallolurdu.

Doktorun kapısında beklerken kalabalıktan ötürü muayeneden önce beni nst’ye bağlamaya karar verdiler. Hemşireye sancım var dedim ama, varsa çıkar zaten dediğinde pek inandırıcı gözükmediğimi kabullenmiştim. 20 dakika kaldığım nst’de bir sancı çıktı çünkü hemen öncesinde ve sonrasında birer sancı gelmişti. Hemşire bizi sancım tutup da geldik sandı muhtemelen ki son haftalarda böyle yalancı sancılar olur dedi. Doktoruma sabahtan beri sancım olduğunu söylediğimde o da nst kağıdına baktı ve olur öyle dedi. Muayenede 5cm açıklığım olduğunu söylediğinde ikimiz de şaşırmıştık. Doğuruyorsun Sinem! dedi.

Aylardır plates topunun üzerinde yaptığım egzersizlerden çok, sabahtan beri her gelen sancıda topun üzerinde esneme hareketlerinin bu kadar işe yaradığını düşünüyorum açıkçası. Çünkü doktorum da 20dakikada bir gelen ve senin doğum sancısı olduğundan emin bile olmadığın sancıların bu kadar açıklık yapması her zaman olan bir durum olmadığını söyledi.

Doktorum hemen yatışını yapıyorum dediğinde çantamı alayım derdine düşmem de ayrı bir komiklikti. Sanırım heyecandan :)

Aslında başka bir hastanede doğum yapacaktım ama hem mesai saati içinde olduğu için doktorumun yanında kalmak istedim hem de doğum çok yakın olduğu için iki süslü çarşaf için başka bir hastaneye gitmeyi o anda gereksiz buldum. Saat 5.10da yatışım yapıldı. O sancımı beğenmeyen hemşireye gidip ben doğuruyorum yatışımı yapabilir miyiz dediğimde dalga geçtiğimi sanmıştır herhalde :)

Lay lay lom kendi yatışımı kendim yaptım, muhasebedekilere binbir türlü beyin yakıcı soru sordum, her zamanki gibi ortalığı birbirine kattım ama ne yapayım son dakika sürprizlerinden hoşlanmıyorum. Herşey benim kontrolüm altında olmalı.

Ben odaya girince hemşire ve ebeler çeşitli nahoş prosedürleri ve kontrolleri uygulamaya başladı. Annemi arayıp panik olma ama bizim hastane bavulunu alıp gelebilir misin ben doğuruyorum da, ya da artık panik olabilirsin anne dedim :)

Annem geldiğinde Uğur eve gidip eksikleri tamamlarken bana serum ile suni sancı verilmeye başlandı. İlk 1 saat serum damla şeklinde veriliyordu, çok dayanılmaz değildi. 6.15te serumu damarıma pompalamak için bir makine getirdiler ve maksimuma çıkarttılar çünkü sancılarım bebeği doğurmama yetecek kadar kuvvetli değildi ve 8cm açıklığım vardı.

O son 1 saati şu an çok net hatırlamıyorum çünkü 1 dakika sancı 1 dakika dinlenme şeklinde vaktimi geçiriyor, her sancıda acımı dindirecek birşey bulmaya çalışıyordum ama gerçekten kötüydü. Doktor kontrolde bebeğin başının biraz yukarıda olduğunu söyleyip beni kablolardan kurtardı ve bir süre ayakta dolandım. Hemşirelerse hala gelip beni ayakta gördükçe ne yapıyorsun sen diye kendi prosedürlerini uygulamaya çalışıyorlardı ama dinlemedim.

Yarım saat olmamıştı ki artık ısrarlara dayanamayıp yatağa geri yattım. 7.15e kadar hastane koridorlarından duyulacak kadar bağırdım. Yaklaşık 8-10 defa eşime eğer ben bağırırsam nefes egzersizlerimi hatırlat demiştim ama her hatırlattığında onu haşladım. Şimdi gerçekten utanıyorum :) Yine de bütün agresifliğime rağmen beni öyle iyi idare etti, öyledestek oldu ki bana o olmasa bütün bunlara cesaret edemezdim.

Her sancıda inleyip kıvranıp bağırıyor, sancı geçince niye bağırdım yahu dur bir dahakine nefes tekniğini kullanayım o şekle gireyim bunu yapayım diye kendime talimat versem de sancı geldiğinde yine kendimden geçip herşeyi unutuyordum. Sanırım suni sancı yüzünden o kadar dayanılmaz olmuştu herşey. Çünkü kendi sancılarım o kadar kötü değildi.

10cm’e geldiğimi söyleyip epidural şansımı çoktan kaybettiğimi söyleyen doktoruma siz bana bakmayın bağırıyorum ama dayanabilirim epidural istemiyorum aaaaah diyordum. Hamileliğimin başında epiduralsiz bir doğum istediğimi söylemiştim zaten doktoruma. Ama o yine de bana ısrar ediyordu, epidural şansımı çoktan kaybettiğime neredeyse sevinmiştim.

Saat 7’de hemşireler ohoo daha çok var gece yarısını bulur dediğinin üzerinden sadece bir saat geçmişti ki Uğura çok yorulduğumu ve sanırım doğumu tamamlayamayacağımı söyledim. Sorun ağrılar değildi. Kendimde bebeği itecek gücü bulamıyor, o doğum kanalındayken devam edememekten korkuyordum. Sonra Uğur yanıma geldi, başımı okşadı. Bana aslında sezaryenden ne kadar korktuğumu hatırlattı. Doktor başaramayacağını hissederse seni hemen sezaryene alır dedi. Biraz daha konuştuk ve elimden geldiğince dayanmaya çalıştım.

Doğum hakkında o kadar çok araştırıp okumuştum ki bütün tıbbi ve teknik süreci biliyordum. Ama internet bilgi çöplüğü derler ya, çok doğru! Okuduğum onlarca şey arasında yanlış sayılabilecek eksik bir bilgi varmış meğer. Her yerde doktor ıkın demeden ıkınmayacaksın, ıkınman gelse bile tutacaksın yoksa bebeğin kafası şişer yazıyor! 7.15e kadar inanılmaz bir ıkınma hissi geldi ve o andaki sancılar öyle kuvvetliydi ki zaman zaman çığlık attığım, gözümden yaş geldiği oldu.

Artık dayanamayacağımı anladığımda Uğur’a doktoru çağırmasını söyledim. Ne oldu diye sorduğu an sancı girdi ve cevap veremedim, sadece elimle çabuk hareketi yaptım. Sonra bekleme salonundaki sesleri duydum, eşim doktor nerdee bir sorun var galibaa diye ortalığı birbirine karıştırıyordu :) Zavallı kadın üstünü başını toparlayamadan geldi ne problem var dedi, dedim problem değil de ıkınmam geliyor artık tutamıyorum dedim. Niye tutacaksın ki ne güzel işte dedi. O an başımdan aşağı kaynar sular döküldü desem yalan olmaz. Hemen muayene etti ve zaman geldi dedi. O ana kadar kendi özel odamda annemle ve eşimle olmak inanılmaz rahatlatmıştı beni. Bir tekerlekli sandalye ile beni doğumhaneye götürürlerken eşim de gelsin demek aklıma gelmedi malesef. Şimdi konuşuyoruz bazen o da keşke gelseydim diyor ama o kargaşada kaynadı gitti.

Doğumhaneye girdiğimde bir süre dolandım sonra masaya çıktım. Taş gibi sertti. Doktorum, hemşire ve ebeler bana ne yapacağımı anlattılar. Sancı geldiğinde haber verdim ve herkes başıma üşüştü, masanın kollarına tutunup var gücümle ıkınırken içimde bir hareket olduğunu hissettim. Bu arada 1 saat boyunca hastaneyi inleten ben doğumda bağırmadım! Meğer ıkınma hissimi tutmaya çalıştığım için o kadar ağrılıymış sancılarım. Ikınmaya başladığım anda ağrı neredeyse kesildi. Sancı geçtiğinde biraz dinlendim ve o sırada bebeğimin başını çevirdiğini söylediler. İzlediğim onlarca doğum simülasyonu videosuna göre bu zamanı geldiğinde olması gereken bir şeydi. O an herşeyi yolunda gideceğine olan inancım yeniden geldi, ikinci sancı geldiğinde doktorum ittir bebeğini Sinem dedi. Biraz zorlandım ama tek seferde kafası doğum kanalından geçip çıkmıştı bile. Yine diğer sancıya kadar bekledik yaklaşık 1 dakika kadar. Son sancıda bir balık gibi vücudunun kayıp geçişi, o anki başarmış olmanın rahatlığı, ilk ağlamasıyla beraber onu ilk görüşüm... Herşey öylesine harikaydı ki, iyi mi diye sordum doktorum çok iyi dedi ve kafamı masaya geri bıraktım. Kısa ama yorucu bir savaştan çıkmıştık. Gözlerim dolmadan önce saate baktım 19.44’tü.

Sonradan saati 19.37 yazmışlar ama doğru ya da yanlış o gördüğüm dijital saatin kırmızısını asla unutmayacağım.

Herşeyin bu kadar çabuk olup bitmesine inanamamıştım. Doğumhaneye girdikten 5 dakika sonra bebeğimin çığlığı ortalığı yıkıyordu. Kısa bir süre sonra bebeğin eşi doğdu ve 2-3 ufak dikiş atıldı. 5 senelik aşkımızın meyvesi 2980gr, 49cm olarak dünyaya gelen şiş suratlı bir kız bebekti. Doğduğu an yarı baş aşağı dururken gördüğüm ekşi surat hiç gördüğüm diğer yenidoğan bebeklere benzemiyordu. Sadece ayakları morarmış kafası ve vücudu pembe renkteydi. Ağlayan suratını gördüğümde onun eşimin bir kopyası olduğunu düşündüm. Hala herkes bana benzediğini idda etse de bakışları aynı Uğur. Kaşlarını her çattığında babasının kızı diyorum :)

Sağlık kontrollerinden sonra giydirip yanıma getirdiler. Masa dümdüz olduğu için kucağıma alamadım, hemşireler yüzüme değdirdiler. O anda yanaklarımın ne kadar soğuk, onunsa ne kadar sıcak olduğunu farkettim. Üşüyecek dedim, götürün. Benim doğumhaneye girişimden 15 dakika sonra kızımızı babasına vermişler. Daha haber telefonlarını bile bitiremeyen Uğur şaşkınlıkla kucağına almış. Daha odaya gelir gelmez etrafa bakmaya başladığını ve dilini çıkarıp durduğunu söylüyor :)

Kısa bir süre sonra da ben yine yürüyerek girdiğim gibi yürüyerek doğumhaneden çıktım. Yine de prosedür gereği doğumhane kapısında tekerlekli sandalyeye oturttular ve odamıza döndüm. Annem beni kapıda bekliyordu, herkesin yavrusu kendine tabii :) Uğur acıkmış bu seni aranıyor dedi. O şaşkınlıkla sarılıp öpüşmeyi bile unuttuk :) Yatağa oturur oturmaz emzirmeye başladım, sanki karnımda bir yerlerde meme varmış da çalışmış gibi hemen emmeye başladı ve 45 dakika ayrılmadık. Hatta o sırada ilk ziyaretçilerimiz bile geldi.

Ertesi sabah 9da doktorum çıkabileceğimi söyledi ve sarıldık. Ama keyfine düşkün çocuk doktoru 1.30da bebeğimizin topuk kanını aldığı için boşu boşuna yarım gün daha hastanede kalmak zorunda kaldık. 2.30gibi hastaneden çıkmıştık sanırım. Eşim eşyaları bense bebeğimizi aldım ve eve geldik. Annem akşam 10da onu eve gönderdiğimiz için meraktan uyuyamamış yemekler yapmış evi seksen kere temizlemişti :) Eşimle beraber iki başımıza böyle bir maceraya atıldığımız için halen herkes bize uzaylıymışız gibi bakıyor ama biz, bizbize olmayı seviyoruz.

Bizden kısa bir süre sonra kayınvalidemler İstanbul’dan geldi. 5 günlükken annem işi sebebiyle İstanbul’a dönmek zorunda kaldı, 9 günlükken de kayınvalidemler döndüler. 10 günlükken ilk banyosunu babasıyla birlikte yaptırdık. 26 günlükken de ilk kez dışarı hastane dışında bir yere gitmek için çıktık. Bugünse kızım 4 haftalık oldu. 10. ile 20. günler arası benim için biraz yorucu ve hafiften depresifti. Dikişlerimde oluşan hafif enfeksiyon da buna tuz biber oldu ama 22. günden sonra herşey çok daha kolay olmaya başladı. Hala küçük hanım biraz uykusuz, hafif gazlı ama o kadar olur değil mi :)

Bizleri bu macerada yalnız bırakmayan, bizzat gelerek, telefon açarak, mesaj atarak ve kalpleriyle her an destek olan tüm dost ve akrabalarımıza teşekkür ederiz.

5 yılı aşkın süredir aynı hayatı paylaştığım sevgilim... Ağzından girdim burnundan çıktım ama bak sonunda nasıl da senden benden bir parça çıktı ortaya değil mi :) İyi ve kötü her anımda, her şekilde ve her durumda yanımda olduğun için, her zaman elimi tuttuğun için, beni dünyada en iyi anlayan insan olduğun için, beni hep çok sevdiğin ve kendini çok sevdirdiğin için, düştüğümde bana gülmediğin için, ağladığımda omzuna salyalarımı akıtmama izin verdiğin için, en sevdiğim filmi izlerken sıkılmadığın için, kedinin kumunu temizlediğin için, eve gelirken süt aldığın için, asla anlamayacağımı bildiğin elektrik devrelerini bana bin defa anlattığın için, taklidimi çok kötü yaptığın için, komik dansların için, burnumun ucunu sızlatan herşeyi ve beni güldürecek herşeyi bildiğin için, sırtımı sana güvenle yaslayabildiğim için, her zaman fedakar olduğun için, bana yaşattığın tüm güzel günler için, kocam olduğun için... herşeyden önemlisi bu dünya tatlısı ekşi suratlı kusmuklu kızı bana verdiğin için sana binlerce kez teşekkür ediyorum.


Seni çok seviyorum.

Comments
3 Responses to “ Doğum Hikayemiz ”
  1. B says:

    ya her post'ta aglamak zorunda miyiz :')

  2. bebeğin yanağına dokunduğu andan itibaren ağlıyorum.

  3. Bende ağladım valla

Yorum Bırakın

Blogger tarafından desteklenmektedir.
  • #anlatananne | Sut meselesi - Çoğu annenin hiç düşünmüyormuş gibi yaptığı ama gün içinde 1534862 kere düşündüğü, sanki anneden daha çok önemsiyormuş gibi her allahın kulunun sorguladığ...
    8 yıl önce