Pazartesi, Ocak 20, 2014 · 3 Comments
40+4 e geldiğim 23
Aralık gecesi 7-8 defa sancı benzeri bir ağrı beni uyandırdı ama uykuma devam
edebildim. Sanırım saatte 1 geliyordu. Sabah 7.35’te Uğur işe gitmeden önce 15-20
dakikada bir sancı geliyordu ama emin olamadım. Bütün o doğum sancısı olsa
anlarsın sözleri beynime kazınmıştı. Eşime biraz daha bekleyip öyle işe
gitmesini söyledim ama o kadar normal gözüküyordum ki çok fazla ısrar edemedim.
Uğur tam 2
haftadır yıllık izindeydi. Nedense bebeğin zamanından önce geleceğini düşünüyorduk
ama o bizi yanılttı. İzni 23 Aralık Pazartesi günü bitmişti ve o da ne
yapacağını bilemez halde işe gitmek zorundaydı. Neyse ki o gün 3.15te
randevumuz vardı ve doktorum eğer doğum başlayacak gibi değilse sezaryen kararı
alacaktı. 4 gün önceki randevuda tık yoktu, bu yüzden biraz umutsuzduk ama koca
karı gözüyle karnım inanılmaz bir şekilde aşağı indiği için hala biraz umudumuz
vardı. Normal doğurmayı ölesiye istiyordum.
Uğur gittikten
sonra 10.15e kadar uyudum. Kalktığımda annem çayı koyuyordu. Bu arada annem
Cuma günü yani 2 gün önce gelmişti. Ama son hafta Uğur evde olmasaydı
zorlanırdım, son haftaya kadar hiç kendimi ağırlaşmış ve yemek pişiremeyecek
kadar yorgun hissetmiyordum. Kalktığımda anneme kahvaltıyı hazırlamasında
yardım ettim. 15-20dakikada bir gelen sancılar artık beni ciddi ciddi doğum
sancısı olduğu konusunda düşündürmeye başlamıştı ama hala anlatıldığı kadar
dayanılmaz değildi.
Uğur aradığında
ona galiba bunlar doğum sancısı ama emin değilim eve gel istersen dedim ama
hala kendim için bile yeteri kadar inandırıcı değildim. 12.30da eve gelene
kadar her sancıda önceden öğrendiğim farklı sancı ağrısını azaltma tekniğini ve
nefes egzersizlerini deniyordum ama hiçbiri işe yaramıyordu. İşe
yaramadıklarını gördükçe doğum sancısı olduğundan emin olmaya başladım ama
suratımda sadece ekşi bir ifade oluyordu, onun dışında inlemiyordum bile.
Bu arada Uğur
gelmeden önce duşumu almış, aynada karnımın fotoğrafını çekmiş ama bakım ve
temizlik malzemelerinin olacağı ikinci hastane çantasını hazırlamayı aklıma
bile getirmemiştim. Annem korku dolu gözlerle bana bakıyordu ama ona merak etme
doktor kesin bizi geri gönderir, doğum sancılarım başlamış olsa bile 20
dakikada bir hiçbirşey, yarın sabah belki hastaneye yatırır diyordum.
3.15teki
randevumuza gittiğimde sancılarım hala 20 dakikada bir geliyordu ama beklerken
ses çıkartmamak ya da kıvranmamak için Uğur’un elini sıkıyordum. Bu arada
hastanede el izi uygulaması olduğu için sıraya girmek, önümüze geçen insanlarla
tartışmak ve oldukça uzun bir süre beklemek zorunda kalmıştım. Orada biraz ciyaklasam sanırım herşey
daha kolay hallolurdu.
Doktorun
kapısında beklerken kalabalıktan ötürü muayeneden önce beni nst’ye bağlamaya
karar verdiler. Hemşireye sancım var dedim ama, varsa çıkar zaten dediğinde pek
inandırıcı gözükmediğimi kabullenmiştim. 20 dakika kaldığım nst’de bir sancı
çıktı çünkü hemen öncesinde ve sonrasında birer sancı gelmişti. Hemşire bizi
sancım tutup da geldik sandı muhtemelen ki son haftalarda böyle yalancı
sancılar olur dedi. Doktoruma sabahtan beri sancım olduğunu söylediğimde o da
nst kağıdına baktı ve olur öyle dedi. Muayenede 5cm açıklığım olduğunu
söylediğinde ikimiz de şaşırmıştık. Doğuruyorsun Sinem! dedi.
Aylardır plates
topunun üzerinde yaptığım egzersizlerden çok, sabahtan beri her gelen sancıda
topun üzerinde esneme hareketlerinin bu kadar işe yaradığını düşünüyorum
açıkçası. Çünkü doktorum da 20dakikada bir gelen ve senin doğum sancısı
olduğundan emin bile olmadığın sancıların bu kadar açıklık yapması her zaman
olan bir durum olmadığını söyledi.
Doktorum hemen
yatışını yapıyorum dediğinde çantamı alayım derdine düşmem de ayrı bir
komiklikti. Sanırım heyecandan :)
Aslında başka bir
hastanede doğum yapacaktım ama hem mesai saati içinde olduğu için doktorumun
yanında kalmak istedim hem de doğum çok yakın olduğu için iki süslü çarşaf için
başka bir hastaneye gitmeyi o anda gereksiz buldum. Saat 5.10da yatışım
yapıldı. O sancımı beğenmeyen hemşireye gidip ben doğuruyorum yatışımı
yapabilir miyiz dediğimde dalga geçtiğimi sanmıştır herhalde :)
Lay lay lom kendi
yatışımı kendim yaptım, muhasebedekilere binbir türlü beyin yakıcı soru sordum,
her zamanki gibi ortalığı birbirine kattım ama ne yapayım son dakika
sürprizlerinden hoşlanmıyorum. Herşey benim kontrolüm altında olmalı.
Ben odaya girince
hemşire ve ebeler çeşitli nahoş prosedürleri ve kontrolleri uygulamaya başladı.
Annemi arayıp panik olma ama bizim hastane bavulunu alıp gelebilir misin ben
doğuruyorum da, ya da artık panik olabilirsin anne dedim :)
Annem geldiğinde
Uğur eve gidip eksikleri tamamlarken bana serum ile suni sancı verilmeye
başlandı. İlk 1 saat serum damla şeklinde veriliyordu, çok dayanılmaz değildi.
6.15te serumu damarıma pompalamak için bir makine getirdiler ve maksimuma
çıkarttılar çünkü sancılarım bebeği doğurmama yetecek kadar kuvvetli değildi ve
8cm açıklığım vardı.
O son 1 saati şu
an çok net hatırlamıyorum çünkü 1 dakika sancı 1 dakika dinlenme şeklinde
vaktimi geçiriyor, her sancıda acımı dindirecek birşey bulmaya çalışıyordum ama
gerçekten kötüydü. Doktor kontrolde bebeğin başının biraz yukarıda olduğunu
söyleyip beni kablolardan kurtardı ve bir süre ayakta dolandım. Hemşirelerse
hala gelip beni ayakta gördükçe ne yapıyorsun sen diye kendi prosedürlerini
uygulamaya çalışıyorlardı ama dinlemedim.
Yarım saat
olmamıştı ki artık ısrarlara dayanamayıp yatağa geri yattım. 7.15e kadar
hastane koridorlarından duyulacak kadar bağırdım. Yaklaşık 8-10 defa eşime eğer
ben bağırırsam nefes egzersizlerimi hatırlat demiştim ama her hatırlattığında
onu haşladım. Şimdi gerçekten utanıyorum :) Yine de bütün agresifliğime rağmen beni
öyle iyi idare etti, öyledestek oldu ki bana o olmasa bütün bunlara cesaret
edemezdim.
Her sancıda
inleyip kıvranıp bağırıyor, sancı geçince niye bağırdım yahu dur bir dahakine
nefes tekniğini kullanayım o şekle gireyim bunu yapayım diye kendime talimat
versem de sancı geldiğinde yine kendimden geçip herşeyi unutuyordum. Sanırım
suni sancı yüzünden o kadar dayanılmaz olmuştu herşey. Çünkü kendi sancılarım o
kadar kötü değildi.
10cm’e geldiğimi
söyleyip epidural şansımı çoktan kaybettiğimi söyleyen doktoruma siz bana
bakmayın bağırıyorum ama dayanabilirim epidural istemiyorum aaaaah diyordum.
Hamileliğimin başında epiduralsiz bir doğum istediğimi söylemiştim zaten
doktoruma. Ama o yine de bana ısrar ediyordu, epidural şansımı çoktan
kaybettiğime neredeyse sevinmiştim.
Saat 7’de
hemşireler ohoo daha çok var gece yarısını bulur dediğinin üzerinden sadece bir
saat geçmişti ki Uğura çok yorulduğumu ve sanırım doğumu tamamlayamayacağımı
söyledim. Sorun ağrılar değildi. Kendimde bebeği itecek gücü bulamıyor, o doğum
kanalındayken devam edememekten korkuyordum. Sonra Uğur yanıma geldi, başımı
okşadı. Bana aslında sezaryenden ne kadar korktuğumu hatırlattı. Doktor
başaramayacağını hissederse seni hemen sezaryene alır dedi. Biraz daha konuştuk
ve elimden geldiğince dayanmaya çalıştım.
Doğum hakkında o
kadar çok araştırıp okumuştum ki bütün tıbbi ve teknik süreci biliyordum. Ama
internet bilgi çöplüğü derler ya, çok doğru! Okuduğum onlarca şey arasında
yanlış sayılabilecek eksik bir bilgi varmış meğer. Her yerde doktor ıkın
demeden ıkınmayacaksın, ıkınman gelse bile tutacaksın yoksa bebeğin kafası
şişer yazıyor! 7.15e kadar inanılmaz bir ıkınma hissi geldi ve o andaki
sancılar öyle kuvvetliydi ki zaman zaman çığlık attığım, gözümden yaş geldiği
oldu.
Artık
dayanamayacağımı anladığımda Uğur’a doktoru çağırmasını söyledim. Ne oldu diye
sorduğu an sancı girdi ve cevap veremedim, sadece elimle çabuk hareketi yaptım.
Sonra bekleme salonundaki sesleri duydum, eşim doktor nerdee bir sorun var
galibaa diye ortalığı birbirine karıştırıyordu :) Zavallı kadın üstünü başını
toparlayamadan geldi ne problem var dedi, dedim problem değil de ıkınmam
geliyor artık tutamıyorum dedim. Niye tutacaksın ki ne güzel işte dedi. O an
başımdan aşağı kaynar sular döküldü desem yalan olmaz. Hemen muayene etti ve
zaman geldi dedi. O ana kadar kendi özel odamda annemle ve eşimle olmak
inanılmaz rahatlatmıştı beni. Bir tekerlekli sandalye ile beni doğumhaneye
götürürlerken eşim de gelsin demek aklıma gelmedi malesef. Şimdi konuşuyoruz
bazen o da keşke gelseydim diyor ama o kargaşada kaynadı gitti.
Doğumhaneye
girdiğimde bir süre dolandım sonra masaya çıktım. Taş gibi sertti. Doktorum,
hemşire ve ebeler bana ne yapacağımı anlattılar. Sancı geldiğinde haber verdim
ve herkes başıma üşüştü, masanın kollarına tutunup var gücümle ıkınırken içimde
bir hareket olduğunu hissettim. Bu arada 1 saat boyunca hastaneyi inleten ben
doğumda bağırmadım! Meğer ıkınma hissimi tutmaya çalıştığım için o kadar
ağrılıymış sancılarım. Ikınmaya başladığım anda ağrı neredeyse kesildi. Sancı
geçtiğinde biraz dinlendim ve o sırada bebeğimin başını çevirdiğini söylediler.
İzlediğim onlarca doğum simülasyonu videosuna göre bu zamanı geldiğinde olması
gereken bir şeydi. O an herşeyi yolunda gideceğine olan inancım yeniden geldi,
ikinci sancı geldiğinde doktorum ittir bebeğini Sinem dedi. Biraz zorlandım ama
tek seferde kafası doğum kanalından geçip çıkmıştı bile. Yine diğer sancıya
kadar bekledik yaklaşık 1 dakika kadar. Son sancıda bir balık gibi vücudunun
kayıp geçişi, o anki başarmış olmanın rahatlığı, ilk ağlamasıyla beraber onu
ilk görüşüm... Herşey öylesine harikaydı ki, iyi mi diye sordum doktorum çok
iyi dedi ve kafamı masaya geri bıraktım. Kısa ama yorucu bir savaştan
çıkmıştık. Gözlerim dolmadan önce saate baktım 19.44’tü.
Sonradan saati
19.37 yazmışlar ama doğru ya da yanlış o gördüğüm dijital saatin kırmızısını
asla unutmayacağım.
Herşeyin bu kadar
çabuk olup bitmesine inanamamıştım. Doğumhaneye girdikten 5 dakika sonra
bebeğimin çığlığı ortalığı yıkıyordu. Kısa bir süre sonra bebeğin eşi doğdu ve
2-3 ufak dikiş atıldı. 5 senelik aşkımızın meyvesi 2980gr, 49cm olarak dünyaya
gelen şiş suratlı bir kız bebekti. Doğduğu an yarı baş aşağı dururken gördüğüm
ekşi surat hiç gördüğüm diğer yenidoğan bebeklere benzemiyordu. Sadece ayakları
morarmış kafası ve vücudu pembe renkteydi. Ağlayan suratını gördüğümde onun
eşimin bir kopyası olduğunu düşündüm. Hala herkes bana benzediğini idda etse de
bakışları aynı Uğur. Kaşlarını her çattığında babasının kızı diyorum :)
Sağlık
kontrollerinden sonra giydirip yanıma getirdiler. Masa dümdüz olduğu için
kucağıma alamadım, hemşireler yüzüme değdirdiler. O anda yanaklarımın ne kadar
soğuk, onunsa ne kadar sıcak olduğunu farkettim. Üşüyecek dedim, götürün. Benim
doğumhaneye girişimden 15 dakika sonra kızımızı babasına vermişler. Daha haber
telefonlarını bile bitiremeyen Uğur şaşkınlıkla kucağına almış. Daha odaya
gelir gelmez etrafa bakmaya başladığını ve dilini çıkarıp durduğunu söylüyor :)
Kısa bir süre
sonra da ben yine yürüyerek girdiğim gibi yürüyerek doğumhaneden çıktım. Yine
de prosedür gereği doğumhane kapısında tekerlekli sandalyeye oturttular ve
odamıza döndüm. Annem beni kapıda bekliyordu, herkesin yavrusu kendine tabii :) Uğur acıkmış bu seni aranıyor dedi. O
şaşkınlıkla sarılıp öpüşmeyi bile unuttuk :) Yatağa oturur oturmaz emzirmeye başladım,
sanki karnımda bir yerlerde meme varmış da çalışmış gibi hemen emmeye başladı
ve 45 dakika ayrılmadık. Hatta o sırada ilk ziyaretçilerimiz bile geldi.
Ertesi sabah 9da
doktorum çıkabileceğimi söyledi ve sarıldık. Ama keyfine düşkün çocuk doktoru
1.30da bebeğimizin topuk kanını aldığı için boşu boşuna yarım gün daha
hastanede kalmak zorunda kaldık. 2.30gibi hastaneden çıkmıştık sanırım. Eşim
eşyaları bense bebeğimizi aldım ve eve geldik. Annem akşam 10da onu eve
gönderdiğimiz için meraktan uyuyamamış yemekler yapmış evi seksen kere
temizlemişti :) Eşimle
beraber iki başımıza böyle bir maceraya atıldığımız için halen herkes bize uzaylıymışız
gibi bakıyor ama biz, bizbize olmayı seviyoruz.
Bizden kısa bir
süre sonra kayınvalidemler İstanbul’dan geldi. 5 günlükken annem işi sebebiyle
İstanbul’a dönmek zorunda kaldı, 9 günlükken de kayınvalidemler döndüler. 10
günlükken ilk banyosunu babasıyla birlikte yaptırdık. 26 günlükken de ilk kez
dışarı hastane dışında bir yere gitmek için çıktık. Bugünse kızım 4 haftalık
oldu. 10. ile 20. günler arası benim için biraz yorucu ve hafiften depresifti.
Dikişlerimde oluşan hafif enfeksiyon da buna tuz biber oldu ama 22. günden
sonra herşey çok daha kolay olmaya başladı. Hala küçük hanım biraz uykusuz,
hafif gazlı ama o kadar olur değil mi :)
Bizleri bu
macerada yalnız bırakmayan, bizzat gelerek, telefon açarak, mesaj atarak ve
kalpleriyle her an destek olan tüm dost ve akrabalarımıza teşekkür ederiz.
5 yılı aşkın
süredir aynı hayatı paylaştığım sevgilim... Ağzından girdim burnundan çıktım
ama bak sonunda nasıl da senden benden bir parça çıktı ortaya değil mi :) İyi ve kötü her anımda, her şekilde ve
her durumda yanımda olduğun için, her zaman elimi tuttuğun için, beni dünyada
en iyi anlayan insan olduğun için, beni hep çok sevdiğin ve kendini çok
sevdirdiğin için, düştüğümde bana gülmediğin için, ağladığımda omzuna
salyalarımı akıtmama izin verdiğin için, en sevdiğim filmi izlerken
sıkılmadığın için, kedinin kumunu temizlediğin için, eve gelirken süt aldığın
için, asla anlamayacağımı bildiğin elektrik devrelerini bana bin defa
anlattığın için, taklidimi çok kötü yaptığın için, komik dansların için, burnumun
ucunu sızlatan herşeyi ve beni güldürecek herşeyi bildiğin için, sırtımı sana
güvenle yaslayabildiğim için, her zaman fedakar olduğun için, bana yaşattığın
tüm güzel günler için, kocam olduğun için... herşeyden önemlisi bu dünya
tatlısı ekşi suratlı kusmuklu kızı bana verdiğin için sana binlerce kez
teşekkür ediyorum.
Seni çok
seviyorum.
Blogger tarafından desteklenmektedir.
-
#anlatananne | Sut meselesi - Çoğu annenin hiç düşünmüyormuş gibi yaptığı ama gün içinde 1534862 kere düşündüğü, sanki anneden daha çok önemsiyormuş gibi her allahın kulunun sorguladığ...8 yıl önce
ya her post'ta aglamak zorunda miyiz :')
bebeğin yanağına dokunduğu andan itibaren ağlıyorum.
Bende ağladım valla